Kar tatili, sek Prozac ve anne olmak
- Buket Başer Nişel
- 8 Oca 2017
- 4 dakikada okunur

Ne harika bir gün! Her yer bembeyaz, şehirdeki tüm pisliklerin üstü örtüldü. Karların üzerine boylu boyunca yatmış gökyüzünü seyrediyorum. Yüzüme inen kar taneleri gıdıklıyor. Resmen ruhum temizleniyor. Bu meditasyon gibi bir şey. Şu an böyle hissedebiliyor olmama şükürler olsun! Ve şaaap! Noluyor ya? Ve bir şap daha ve bir şap daha! Suratımdan aşağıya akan kar suları beni fena uyandırdı. Ayağa kaktım, eldivenleri çıkartıp yüzümü ve boynumdan aşağı inmekte olan suları sildim, ve oğullarıma dönüp dedim ki ”Bu bir savaştır. Çok fena kaşındınız” 5 dakika önce her şeyden arınmış ruh halimden eser kalmamış bir halde donan suratımın intikamını almak için koşmaya başladım. Önce 2 numara! Henüz 6 yaşında, koşsa ne olur koşmasa ne olur, benim tatlı cücem! Hemen yakalandı tabi. Havaya kaldırdım , önce bal kaymak sürülmüş yanaklardan bir ısırık, afacan tabi ki çığlık çığlığa, sonra bahçenin en bol kar birikintisine attım onu. Vallahi attım, billahi attım. İçine gömüldü resmen. 2 numara nakavt. Gelelim 1 numaraya. Onunla işim daha zor. 10 yaşında ama bildiğin bir savaşçı! Sert gözükmeye çalışıyor. Öyle laubali hareketlerden pek hoşlanmıyor artık. Mesela herkesin içinde kucaklayıp, öpmeyeceksin, bebeğim demeyeceksin, fazla heyecanlı gözükmeyeceksin, önünü kapa, şapkanı tak demeyeceksin. Hemen başlar 1 numara “ Öf anne ya, yapmaa!” Büyük adam oldu ya artık normaldir ama benim için mis kokulu Play Dough hamurundan farkı yok. Yoğurabildiğim kadar yoğuruyorum halen. 😊
Demin yediğim kar toplarını yarım saattir uğraştığı siperin arkasından atmış. Ve oldukça sıkı cephanesi var. Ben ona doğru ilerledikçe içine oyuncak arabalar konmuş kar toplarını kafama yiyorum. (Bu arada kar topunun içine araba koyma fikri 2 numaranınmış) ama yılmıyorum siperin arkasına geçip yakaladım onu da. Tabi ki de artık havalara kaldırıp atamam ama onun da mis yanaklarından ıslak suratımla şapır şupur öpebilirim halen. Öyle de yaptım zaten. Ama yetmez tabi çevrede onu öptüğümü gören olmadığı için ıslansa da biraz, memnun halinden. Siperden sürükleyerek çıkardım onu. Amacım bir şekilde ona da kar banyosu yaptırmak ama resmen güreşmeye başladı. Bu defa ben kaçmaya başladım. Bildiğiniz nefes nefese kaldık. Buz gibi havada sırılsıklam olmayı başardık. Yoruldum, susadım, acıktım. Yalvarıyorum çocuklara gidelim diye beyefendiler hayır diyor. Sonunda yemek yiyebilmek için rüşvet vermek zorunda kaldım ikisine de.
Islak kıyafetler çıktı, kurular giyildi, yemekler yendi, çayımı demledim, battaniyemi, kitabımı alarak koltuğa uzandım. Oh bee. Manzaram müthiş! Bir tarafta arkasından edilmedik laf kalmayan canım yılbaşı ağacım, diğer tarafta pencereden izleyebildiğim lapa lapa yağan karlar, keyfime diyecek yok. Çayımdan bir yudum aldım. Benim için hayli lüks olan kitabımın ilk sayfasını açmıştım ki... dışın dışın! Kafama bir Nerf kurşunu yedim! Nerf oyuncak bir silah, bir çeşit tüfek. Köpükten yapılmış güya yumuşak, upuzun mermiler fırlatıyor. Gözünüze gelirse kör edebilir, o yüzden gözlükle oynanması tercih ediliyor. Evde futbol oynanmasını yasakladığımdan beri favorileri Nerf. Futbol da bir süre önce arkadaşlarıyla oynarken avizeyi kırdıkları için yasaklandı. İnsan bari koridorda oynar, ne işi var futbol topunun salonda? Neyse kafama Nerf’i yiyince mayışmış ruh halimden yine çıkıverdim. Derin bir nefes alıp ayağa kaktım ve bir Nerf mermisi daha . Bu defa göğsüme isabet etti. Belli ki gündüz doymamışlar şimdi de beni hedef tahtası yapıyor afacanlar. Benim düdüklü tencerenin düdüğü yavaş yavaş yukarı çıkmaya başladı. Benim kızmaya başlamış olmam onları daha da çok eğlendirdi ve bir koşuşturma başladı. Evin yerleri mermer, çorapla koşarken en korktuğum şeylerden biridir yere kapaklanıp oralarını buralarını incitmeleri. Endişem beni daha da gerdi. Neden yorulmadı bunlar, neden benim gibi koltukta mayışıp keyif yapmıyorlar? Nerf’i içeride oynayın salon yasak! O zaman lazer kılıç dedi 2 numara. Lazer kılıcı alıp geldi yine yanıma sallaya sallaya. Lazer kılıç sallandıkça hem ışıkları yanıp sönüyor hem ses çıkartıyor. Gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum. İki arada bir derede gidip geliyorum. O kılıcı salladıkça benim gözüm büfenin üzerindeki eşyalarda. Her an bir şey kırılabilir. “Salon komple yasak, gidip odanızda oynayın”. Benim çocuklarım neden Lego oynamaz, neden puzzle başında saatlerini geçirmez? İçeriden endişe verici sesler geliyor. Yüksek ihtimal güreşiyorlar. 1 numara diyor ki “Sanırım burnum kırıldı” 2 numara gülüyor “Bir şey olmaz sen de benim gözüme tekme attın” Dışarıdan bağırıyorum “güreş yapmayınnn” Sonra bir su savaşı başladı ki sormayın, dillere destan. WC’de küçük pet şişelere doldurdukları suları birbirlerine atmaya başladılar. Her yer sırılsıklam. Sadece tuvalet değil bu oyunu kapı açık oynadıkları için giriş holü, açıktaki ayakkabılar.. ahhh herşey... Neredeyse mayolarını giyip yüzecekler holde o haldeyiz. Onlar gülüyor ama ben ağlamak üzereyim... Artık tek çarem var, o da sek Prozac yani Ipad! Ruhun şad olsun Steve Jobs! Sen olmasan ne yapardık? Benim onlara Ipad’i vermemle “okullar tatil” haberinin gelmesi aynı anda oldu sanırım. Yarın okullar tatilmiş. Aman tanrım yarın okullar tatilmiş !!! Çocuklar tatil lafını duyar duymaz öyle bir zıplamaya başladılar ki sanırsınız yerde trambolin var, üzerine çıktılar, neredeyse kafaları tavana çarpacak. Ben ise karalar bağlamış bir haldeyim. Çocuklara tatil ama annelere değil. Yarın bu çocuklara kim bakacak? Ben izin mi alacağım? Evde olmak mı zor, yoksa olmamak mı? Annem ne yapıyordu acaba? Benim çocukluğumda sıklıkla hem de çok uzun kar tatilleri olurdu. Uçardım ben de sevinçten. Gerçi ortaokula kadar bir kuzuymuşum ben. Nereye koysan orda dururmuşum. Bildiğiniz kukla! Kucağıma ver bir paket bisküvi, paket bitene kadar gıgım çıkmazmış. Kar tatilinde de eminim annem oyna diyordur oynuyorumdur, dur diyordur duruyorumdur. Ne olduysa ortaokulda olmuş. İpimi tutamamışlar bir daha. İlkokul 5 sonmuş. Söz dinleyen, son uslu dönemim.
Anne olmak dünyanın en güzel duygusu ama zor zanaat. Annelik bitmeyen bir aşk, emekliliği olmayan bir görev, misyonerlik, müptelası olunan bir tutku... Çocuk 1 yaşında da olsa 40 yaşında da olsa aklı, fikri, gözü hep onda. Hele bir de çocuğun çocuğu varsa ... Kafandaki bulutlar, doyuracağın mideler, dinleyeceğin dertler ve tabi ki tüm bunların üstesinden gelme gücünü veren sevgi ve mutluluklar da katlanarak artacak.
Neyse lafı uzatmadan ben bir annemi arayayım da yarın kar tatilinde imdadıma yetişsin. Canım annem ya, iyi ki varsın!
Sevgiyle kalın,